Dinibilgiler.gen.tr - İmanın Şartları
İmanın şartları AMENTÜ 'de
toplanmıştır:
Amentü şöyledir: Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi
ve rüsülihi vel yevmil ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü
ba'del mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve
resülühü. [Yani, Allah?a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine,
ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah?tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye
inanıyorum. Allah?tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın da Allah?ın kulu ve son
Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.]
Allah (c.c) şöyle
buyuruyor:
?Ey inananlar! Allah?a, rasulüne, rasulüne indirdiği kitaba ve
daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah?ı, meleklerini, kitablarını,
rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.? [Nisa:
136]
İmanın Şartları madde halinde ve sırasıyla
şöyledir:
- Allah'a iman
- Meleklere iman
- Kitaplara iman
- Peygamberlere iman
- Ahiret gününe iman
- Kaderin, Hayır ve Şerrin
Allah'tan olduğuna iman
Allah'a
inanmak
Allah(cc)'ın var olduğunu, bir olduğunu,
gördüğümüz - görmediğimiz bütün alemin gerçek sahibi ve Rabbi olduğunu bilmek, bununla
beraber inanmak gerekir. Nasıl ki her eserin bir sahibi var, her resmi çizen bir ressam var,
her mobilyanın bir ustası veya mühendisi var ise, bunca kâinatın bir düzen ve tertip
içerisinde yönetilmesi birtakım sebeplerle belirli ölçü ve zaman içinde dönüp durması da çok
büyük bir güce sahip birisi tarafından yapılması icap etmektedir. İşte bu varlık
Allah(cc)'tır. Ondan başka ilah yoktur. Alah'ın varlığını reddetmek küfür başta olmak üzere
birçok kötülüğün kapısını açar. Allah'ın varlığına bile bile inanmayan zalimdir. Ancak bu
zalimliği kendine zarar verir. İş işten geçtikten sonra (perdeler kalktıktan sonra) gerçeği
görür ve o zamanki imanı bir fayda vermez.
Allah'ın meleklerine
inanmak
Melekler'in varlığına inanmakta farzdır.
Şöyleki Allah'ın vesileleri bir hayli sayılamayacak derecede çoktur ve farklıdır. Yağmurların
ve karların tanelerini taşıyan meleklerden, rüzgarı, denizi, bulutları, ayı, güneşi Allah'ın
izniyle yönlendiren meleklere kadar, insanların sağında ve solunda bulunan yazıcı meleklerden,
kabirde sorgu sormakla görevli münker ve nekir meleklerine kadar, salavatları peygamber
efendimize ulaştıran seyyah meleklerinden, vahiy meleğine kadar birçok meleklerin varlığı
bilinmektedir. Bunların herbiri Allah'ın izniyle hareket etmekte ve kesinlikle onun emrinden
çıkmayarak devamlı zikir halindedirler. "Gökte bir karış boş yer yoktur" ifadesinin peşinden,
"Orası meleklerle doludur" ifadesine kadar bilgilerde yer almaktadır. Bunların hepsi nurani
varlıklar olduğu ve bazı meleklerin özellikle Kur'an-ı Kerim de geçtiğini de delil olarak
gösterirsek, bunların varlığına inanmak da, imanın şartlarından ve inanılması gereken
hususlardandır diyebiliriz.
Allah'ın kitaplarına
inanmak
Kitaplar'ın varlığına inanmak da farzdır. Bu kitaplar
normal bir insanın veya yaratılmış bir varlığın yazdığı kitap gibi değildir. Bu kitaplar
ilahi kitaplardır. İlahi kitaplar yaratıcı tarafından bizlere rehber, öğüt, ilim ve birçok
konuda hüküm vermek, müjde vermek, korkutmak vb. amaçlar ile gönderilir. İnsanların ibret
alması, okuyup rahat ve huzur bulması, birçok konuda ilkönce başvurulan kaynak olması, dünya
ve ahiret yaşamındaki dengelerin ve ölçülerin anlatılması öğretilmesi gerçekten bir insanın
veya bütün insanların veya bütün varlıkların yapabileceği bir iş değildir. En basit delili,
ölüm sonrasıdır. Ölüm sonrasındaki ahiret hayatının sahibi olan Allah(cc), kitaplarında
kendini ve rasullerini tanıtmakta, dini ölçüleri ve hükümleri belirlemektedir. İlahi kutsal
kitapların her biri, yeni bir şeriat kanunu (Din) getiren ve öncekinide tastik eden bir
özelliğe sahiptir. Bu kitapların sonuncusu olan Kur'an-ı Kerim, yeryüzüne
gelmiş bütün kitapların toplandığı SON ilahi kitaptır. Önceki büyük kitaplar olan,
İncil, Tevrat ve Zebur'u tastikler
ve içinde barındırır. Kur'anı Kerim ile, dinin bütün safhaları tamamlanmış ve kemale ermiştir
(olgunlaşmış ve son bulmuştur). Artık bundan sonra başka bir din veya kitap Allah katında
kabul edilmeyecektir. Çünkü son kitabın gelmesi, son dinin açıklanması ve son peygamberin
gönderilmesi bunların hepsi kıyamet alametidir. Böylece dünyanın ömrüde son bulmakta ve son
zamanlar yaşanmaktadır. Bütün bunlara rağmen bize en büyük rehber ve nur olarak gönderilen,
ayrıca bununla beraber Peygamber efendimizin en büyük mucizesi olan Kur'an-ı Kerim, halen
yürürlükte ve hiç değişmeden günümüze kadar gelmekte olup her asra hitap niteliğindedir.
(Allahu alem)
Allah'ın peygamberlerine inanmak
Peygamberler'in varlığı, ilahi kitapların yayılması,
açıklanması, bizlere örnek olması, mucize ve ibret olması (ve daha sayamadığımız birçok sebep
için) bilinmesi, inanılması gereken hususlardandır. İnsanların ilki olan Hz. Adem (a.s.)
'dan son peygamber Hz. Muhammed(sav) Efendimize kadar gelmiş geçmiş birçok peygamberler
bulunmaktadır. Kur'an-ı Kerimde bunların 25 kadarı geçmektedir. (Ancak 25 peygamber var
anlamına gelmez) rivayetlere göre 124 bin, başka bir rivayete göre 224 bin peygamber geldiği
bilinmektedir. Ancak 124 bin görüşü daha yaygındır. Nisa suresinin, (Kıssalarını sana
bildirmediğimiz resuller de gönderdik) mealindeki 64. âyeti, Peygamber sayısının
Kur?an-ı kerimde bildirilmediğini göstermektedir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Nebiler 124 bin, resuller ise 313?tür.) [Hakim]. Allah(cc), insanları
başıboş ve sebepsiz yaratmamış, onlara kitap göndermiş ve kitapları anlatan kulluk örnekleri
olan rehberler, peygamberler göndermiştir. Bunlara inanmak icap eder.
Ahiret
gününe inanmak
Ahiret günü, bizler
için en büyük ve en önemli gündür. Bu gün hakkında birçok ayet ve hadis vardır. Ayet ve
hadislerin bilgi verdiği bir konuda iman etmek gerekir. Nitekim bunlara itiraz etmek,
reddetmek inanç noksanlığındandır. Ahiretin ebedi ve sonsuz olması, oradaki nimetlerin şuanki
içerisinde bulunduğumuz nimetlerden kıyas edilemeyecek kadar farklı ve çeşitli olması, yine
azabın buradaki en ağır azaptan kıyas edilemeyecek kadar acı verici olması, yapılan her
amelin, kullanılan her nimetin hesabının verilmesi, hayır ve şerrin (iyilik ve kötülüklerin)
ahiret gününde karşımıza çıkması, mizan, cennetin, cehennemin, kabir hayatının, dünya
hayatında iken görmediğimiz ve itiraz ettiğimiz gerçeklerle karşı karşıya kalmamız, ölümden
sonraki bu hayatın sonunun olmaması gibi konuların hepsi ahiret hayatının özelliklerindendir.
O gün, artık hesaplaşma günüdür. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa karşılığını görür, kimde
zerre kadar kötülük yapmışsa karşılığını görür. Sonuç olarak insanlar bu günde (ahiret
gününde) saf saf Allah'ın huzurunda dururlar ve hepsi gerçeği görür. Cehennem görünür ve
sırat köprüsüne sevk edilir. Bu köprüden geçenler kurtulur, geçemeyenler cehenneme yuvarlanır.
Ahiret gününün çok enterasan ve farklı sahneleri vardır. Gerçek olan bu sahnelerle, hepimiz
karşılaşacak ve yüzyüze geleceğiz.
Kadere inanmak
Kader, bir
seneryo gibidir. Yazarı ise Allah(cc)'tır. Herşeyin kaderi (yani yapacağı bütün işleri)
belirlenmiş ve Levh-i Mahfuz denilen yerde korunmaktadır. Bu zamana kadar gelmiş, geçmiş ve
gelecek bütün işler kaderde kayıtlıdır yazılıdır. Bizleri ilgilendiren hususa gelince,
her ne yaparsak yapalım kaderdekini yaşarız. Kaderimizin dışına çıkamayız. Bir örnek
belki konunun anlaşılmasına neden olabilir. Bilgisayardaki araba yarışlarını düşünün, oyunun
izin vermediği şeyler yapılmadığını hepimiz biliriz. Örneğin 200 km hızdan fazlasını
desteklemeyen bir araba yarışında, 300 km hız yapamayız. Bunun nedeni, oyunun 200 den
fazlasını desteklememesidir. Yani sınırlardan dışarı çıkamamamızdır. İşte bilgisayar programı
kader gibidir. Nasılki sınırdan dışarı çıkılamıyor, böylece kaderden de dışarı çıkılamaz.
Adeta çember içinde kalan insan sağına da gitse soluna da gitse, aşağıda inse, yukarıda çıksa
aynıdır farketmez. Kaderden çıkamaz. Bir yerden başka bir yere giderken yönünü değiştirse bile
yine bir kaderden başka bir kadere geçer. Sonuçta Allah'ın kaderinden, yine Allah'ın
kaderine gidilir. Anne ve babalarımızı, kardeşlerimizi vs. biz seçmiyoruz. Bunlar, kaderimizde
yazılı olduğu için karşılaşıyoruz. Kadere, alın yazısı da denmektedir. Ancak şurası iyi
bilinmeliki, bir kimse içki içip, kumar oynayıp, zina edip veya herhangi bir kötülük yapıp "ne
yapalım, kaderimiz böyleymiş" deyip kötülükleri işlemeye devam ederse bu kişi ancak kendi
kendini kandırmış olur. Bir diğer önemli husus ise, kadere razı olmamak isyan etmek ! Bunlar
iman zayıflığından kaynaklanır, insanı dinden çıkarmaya kadar götürür. Kaderi Allah yazmıştır.
Eğer Allah'ın olmasını emrettiği programa (kadere) razı olmayan, isyan eden, vereceği hesaba
hazırlansın (Allah bizleri kadere razı olanlardan eylesin)
Hayır ve Şerr'in Allah'tan
olduğuna inanmak
Hayır (yani iyilik) ve
Şer (Yani kötülük). Bunların hepsi Allah'ın dilemesiyle olmaktadır. Bizim karşımıza çıkan her
iyilik ve kötülük Allah'ın takdiriyledir. İmtahan aleminde olduğumuzdan dolayı, her türlü
iyilik ve kötülükle karşı karşıya kalabileceğimizi unutmayalım. Biz iman eden müslümanlar
olarak, iyiler ile kötülükleri birbirinden ayırıp iyiliklere yönelmeli ve kötülüklerden
uzaklaşmalıyız. Başımıza bir kötülük geldiğinde hemen isyan edip dert yanmak yerine
sabredip dua etmek, çok güzel ve iyi bir karşılama olacaktır. Hayırları işlediğimiz zaman
Rabbimizin rızasına ereceğimizede iman ettiğimizden dolayı, Allah için yapılan hiçbirşeyden
zarar etmeyeceğimizin huzuru sevindiriyor bizleri. Allah her şahsı, ancak gücünün
yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de
kendinedir... (bakara,286)
|