Dinibilgiler.gen.tr - Miraç Kandili
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek
gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir,
bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce
mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne
açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en
büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle
anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu
îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha
Kur'ân'da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu
bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i
Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir.
Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.”
(İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan
başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi
huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki
yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti.
O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun
gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere
daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun
yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı.
Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden
en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti
üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz
Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya,
yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i
Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.
Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât
namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler
kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir
rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz
kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının
üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün
tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz.
Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle
görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası
(kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat)
dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği
Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye
gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra
Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın
cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi
“Aşikâre gördü
Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti”
İnşaallah...
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin
huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine
neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam
“50 vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa'nın,
“Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna
güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10
vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi,
âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye
döndü.
Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı
anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen
kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen
Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama
iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste
Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler,
“Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip
gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı
görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?”
diye Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların
yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı
hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana
gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana,
‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun
kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve
kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
Bunun
üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin”
dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir
çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir,
“Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur”
diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk,
tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla
telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet
başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak
için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile
ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da
kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş
ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i
anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir
büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların
Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel
olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi
mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri
tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber
Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta
insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini
toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle
Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın
biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin
özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
Peygamberimiz, Allah ile nasıl
görüşebilir?
Soru: “Bize
herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi
geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde
uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa,
elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit
ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150
milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece
yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün
değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır,
ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam,
Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça
yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere
çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği
var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi
ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir
sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir
dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona
yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı
Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı
gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz
mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça
çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez
miydi?"
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen
âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve
merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini
göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi
gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi
gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan
gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması
gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi
hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet
gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor.
Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara
beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha
arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın
gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın
zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz
Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü
her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip
geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce
yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin
hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden
bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır.
Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında
hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı
olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü
rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir
gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki
kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne
geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü
Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura
çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp
dönüp gelmiştir.
Miraçın
benzeri bir olay var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin
Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün
gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle
bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi
kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi
her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit
Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb
gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir.
Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın
bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine
nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip
geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir
zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki,
bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün
Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin
bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri
gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün
iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti,
hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde
ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan
mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri,
âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır,
mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz
bir imana ermenin saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak
ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın
memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
Mü'minler merak
ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir
yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor,
anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed
Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu
hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye
etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz
saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir.
Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse
ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir
müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın
cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip
olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça
gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık
göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak
getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve
Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata
nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle
bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki
kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense
ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval
tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve
Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar
büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde,
akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde
seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır.
Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi?
Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir.
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz eserinden faydalanılarak
hazırlanmıştır.
Kaynak : Mübarek Gün ve Geceler, Nesil
Yayınları
Sorularla
İslamiyet
Mİ’RAC GECESİ KILINACAK NAMAZ
Bu
konuda rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
“Kim recebin bitiminden önceki son üçüncü
gecede (27. gecesine rastgelen Mi’rac gecesi) her iki rek’atta bir selâm
vererek on iki rek’at namaz kılar, ardından 100 kere, ’Sübhânellah
ve’l-hamdülillâh vela ilahe illallahü vallahü ekber’ zikrini
söyler, 100 kere istiğfarda bulunur, Resûlullah’a (s.a.v) 100 defa salavat
getirir, sonra kendisi, dünyası ve âhireti için duada bulunur ve
oruçlu olarak sabahlarsa Allah (c. c) onun duasını kabul eder.“
(Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 3812; Süyûtî,
ed-Dürrü’l-Mensûr, 4/186.)
|