Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." (el-Bakara, 185).
Herşeye varmak için bir yol vardır. Cennetin yolu dini bilgilerdir. [Hadis-i Şerif]
Hizmet Nimettir
|
Dinibilgiler.gen.tr Online Web Sayfasına Hoşgeldiniz. Hayırlı gezintiler dileriz. |
Bize bu imkanı veren Yüce Allah(cc)'a hamd, Alemlerin efendisi
Hz.Muhammed (sav)'e, onun aile ve ashabına salat ve selam olsun !
Bütün peygamberlere ve Allah dostlarına da selam olsun !
Bütün mü'min kardeşlerimizede selam olsun !
|
|
|
|
Beni Kaynuka Ve Uhud Savaşları |
Dinibilgiler.gen.tr - Beni Kaynuka Ve Uhud Savaşları
Peygamber Efendimiz,
Medine'nin "Aliye" denilen bölgesinde oturmakta olan Beni Kaynuka Yahudileri ile sözleşme
yapmıştı. Sonra bir müslümanı haksız yere öldürerek verdikleri sözü bozdular. İslâmiyetin
ilerlemesinden telâşa düşmüşlerdi. Müslümanlar arasında gizlice bozgunculuk
yapıyorlardı.
Peygamber Efendimiz onların reislerini çağırarak ona şöyle dedi: "Ey
Kaynuka Oğulları! Benim gerçek bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bana iman ediniz ki,
Kureyş'in (Bedir'de) uğradığı felâkete uğramıyasınız." Onlar da şu cevabı vermişlerdi: "Sen
bizi Kureyş gibi savaş bilmez mi sanıyorsun? Biz savaşa hazırız."
Bunun üzerine İslâm
ordusu, hicretin ikinci yılında onların çok sağlam olan kalelerini on beş gün kuşattı. Teslime
mecbur oldular ve aldıkları izin üzerine yedi yüz kişi oldukları halde Şam tarafına çıkıp
gittiler. Kendilerinden alınan ganimet mallarının beşte biri ilk olarak Devlet Hazinesine
yatırıldı. Geri kalanı da gaziler arasında bölüşüldü.
Uhud Savaşına gelince: Bu savaş
hicretin üçüncü yılında olmuştur. Şöyle ki: Mekke'de bulunan gayrimüslimler toplanmışlar. Üç
bin kişiden ibaret bir oldu ile Medine'ye yakın Uhud dağının civarına kadar gelmiş ve
yerleşmişler. Bedir savaşının acısını çıkarmak istemişlerdi. Yanlarında on beş kadın da
vardı.
Peygamber Efendimiz bu sırada bir rüya görmüştü. Bu rüyasında bir sığırın
boğazlandığını, Zülfikar adındaki kılıcının ucu kırılıp bir gedik açıldığını ve arkasına
sağlam bir zırh giyip elini o zırhın yakasına soktuğunu gördü. Bu rüyayı tabir ederek:
"Boğazlanan sığır, ashabdan bazılarının şehid olacağına, kılıcımdaki gedik de Ehl-i Beytimden
birinin şehid olacağına, sağlam zırh da Medine'ye işarettir." buyurdu. "Bunun için
Medine'den çıkmayalım. Düşman saldırırsa, savunma yapalım," diye öğütledi.
Medine'nin
her tarafı bina ve duvarlarla çevrilmiş bir kale halinde bulunduğundan bu şekilde hareket pek
uygun olacaktı. Fakat Bedir savaşında bulunmamış gençler, bu defa düşmanla çarpışarak cihad
şerefine kavuşmak istediler. Yüce Allah'ın aslanı olan Hazret-i Hamza'nın da Medine'de
kapanıp kalmaya gönlü yatmıyordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Medine dışına çıkmaya
karar verdi ve üstüste iki zırh giydi. Kılıcını kuşandı.
Hazret-i Peygamberin
tavsiyesine aykırı olarak fikir yürütenler pişman olup: "Ya Resûlallah! Biz senin emrine
bağlıyız, nasıl uygun görürseniz öyle yapalım," dediler. Fakat Hazreti
Peygamber:
"Silâhını kuşandıktan sonra savaş yapmadan geri dönmek, bir peygambere
yakışmaz," buyurdu ve bin kişiden ibaret bir kuvvetle şehir dışına çıktı.
Münafıkların
başı olan Ubeyy İbni Selül'ün oğlu Abdullah: "Resûlüllah gençlerin sözüne uydu da şehir
dışına çıktı," diyerek başlarında bulunduğu üçyüz münafıkla geri döndü. İslâm ordusundaki
kuvvetin sayısı yedi yüze indi.
Nihayet iki ordu karşılamıştı. Peygamber Efendimiz,
ashabdan Cübeyr oğlu Abdullah'ı elli ok atıcı ile bir derenin ağzında görevlendirdi. Onlara
şu talimatı verdi: "Buradan düşmanın saldırısı beklenir. Sakın benden emir almadıkça
ayrılmayınız." Savaş sonunda düşman fena bir şekilde bozularak kaçmaya yüz tutmuştu.
Abdullah'ın kumandası altındaki erler, düşmanın tamamen bozulmuş olduğunu sanarak arkalarına
düşmek ve ganimet malı almak istediler. Komutanlarının emrini dinlemeyerek dağıldılar. Düşman
bunu görünce, o dereden İslâm ordusunun sol yanına saldırdı. İslâm ordusunda ansızın bir
yenilgi baş gösterdi. Bu esnada Hazret-i Hamza ile daha birçok sahabi şehid
olmuştu.
Peygamber Efendimiz savaş meydanında yalnız kalmıştı. Yanlarında birkaç kişi
bulunuyordu Mübarek dudağı yarılmış, bir dişi kırılmış, zırhının iki halkası kırılmış ve
güllerden daha nazik olan vücuduna saplanmıştı. Bir ara Peygamberimizin şehid düştüğüne dair
bir haber yayılmıştı. Bu esnada Hazret-i Ali, Peygamberimize saldıran düşman kuvvetlerini geri
püskürtüyordu. Sa'd ibni Ebi Vakkas da düşmana ok atıp duruyordu. Ummü Ümare denilen "Nesibe"
adındaki muhterem kadın da vücudu kanlar içinde kaldığı halde savaşa devam ediyordu. Hazret-i
Peygamberi düşmanlardan koruyordu.
Peygamber Efendimizin şehid edildiğine dair yayılan
haberden dolayı, müslümanlar büsbütün perişan olmuş, her biri kendi başının çaresine düşmüş,
merkezlerini kaybetmiş yıldızlar gibi hareketlerini şaşırarak dağılmışlardı. Oysa ki,
Peygamber Efendimiz savaş meydanında Yüce Allah'ın koruması ile ayak diretiyordu. Bu durumu
ilk önce ashabdan Kâ'b ibni Malik görmüştü. "İşte Resûlullah! Hamd olsun sağ ve selâmette!"
diye seslenmişti. Bunun üzerine müslümanlar tekrar toplanmaya başladılar. Düşmanın saldırısını
kırdılar.
Düşman daha fazla savaşmaya cesaret edemeyip geri döndü. Yirmi iki kadar ölü
vermişlerdi. Müslümanların şehidleri ise, yetmiş iki kadardı. Bu mübarek şehidler, birer,
ikişer ve üçer olarak gömüldü. Yüce Allah hepsinden razı olsun.
Müslümanlar Uhud
savaşında yenilgiye uğrayarak üzgün bir şekilde Medine'ye dönmüşlerdi. Fakat bu savaş onlar
için bir uyarı olmuştu. Çünkü içlerinden bir kısmı, Hazret-i Peygamberin arzusuna aykırı
olarak şehirden dışarı çıkmak istemişti. Bir kısmıda korumakla görevlendirildikleri yeri
bırakıp ganimet peşine düşmüştü. Böylece savaşın sonunda, Hazret-i Peygambere uymamanın ve
verilen görevi yerine getirmemenin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu gösterdi. Gelecekte
müslümanlar için bir ibret levhası ve bir uyanma dersi oldu. Bir de savaş sonunda gerçek
müslümanlar seçilmiş oldu, münafık olanlar anlaşıldı. Dost düşman belirlendi.
|
|
|
|
|