Dinibilgiler.gen.tr Online Web Sayfasına Hoşgeldiniz. Hayırlı gezintiler dileriz. |
Bize bu imkanı veren Yüce Allah(cc)'a hamd, Alemlerin efendisi
Hz.Muhammed (sav)'e, onun aile ve ashabına salat ve selam olsun !
Bütün peygamberlere ve Allah dostlarına da selam olsun !
Bütün mü'min kardeşlerimizede selam olsun !
|
|
|
|
Peygamberimizde Görülen Olgunluk Ve Güzellikler |
Dinibilgiler.gen.tr - Peygamberimizde Görülen Olgunluk Ve Güzellikler
Bilindiği
gibi, insanlara ait olgunluk halleri başlıca iki kısımdır. Bir kısmı
(insanın iradesine
bağlı olmayı insanın doğuştan sahib olduğu kemallerdir!
Asalet, güzel biçim, akıl ve zekâ
üstünlükleri gibi... Diğer kısmı da,
insanların tamamen istekleri ve çalışıp kazanmaları
ile elde edilen kemallerdir.
İlim ve irfan sahibi olmak, doğruluk, emanet, tevazu, zühd ve
takva gibi güzel
huylar edinmek bu kısımdandır.
Bu iki kısım kemallerden yalnız
biri veya
birkaçı bir insanda bulunursa, ona büyük bir şeref verir, onun için bir öğünme
sebebi olur. Ya bu kemallerin hepsi bir insanda toplanırsa, artık onun ne kadar
büyük
bir şerefe ve yüksek bir mertebeye ulaşmış olduğunu düşünmelidir. İşte
Hazret-i Peygamber
Efendimizde bu iki kısım kemallerin tümü ve güzelliklerin
hepsi pek yüksek bir şekilde
toplanmıştır. Bunlardan başka Peygamberlik şerefine
de kavuşmuştur. O'nun çok yüksek
güzel huylarından bazılarını kısaca
anlatacağız:
SAYFA
İNDEKSİ:
¤ Hazret-i Peygamber'in
Asaleti ¤ Hazret-i Peygamber'in Şekil
Güzelliği ¤ Hazret-i Peygamber'in Pek Yüksek
Akıl ve
Zekâsı ¤ Hazret-i Peygamber'in Fesahat
ve
Belâgatı ¤ Hazret-i Peygamber'in Mübarek
Ahlâkı ¤ Hazret-i Peygamber'in Pek Yüksek İlim
ve
İrfanı ¤ Hazret-i Peygamber'in Üstün
Nezafeti ¤ Hazret-i Peygamber'in Çok Büyük
Cömertliği ¤ Hazret-i Peygamber'in Eşsiz
Cesareti ¤ Hazret-i Peygamber'in Yumuşak Huyu,
Bağışlaması ve Keremi ¤ Hazret-i Peygamber'in
Yüksek
Hayası ¤ Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz
Vefası ¤ Hazret-i Peygamber'in Şefkat ve
Merhameti ¤ Hazret-i Peygamber'in Güzel
Geçinmesi ¤ Hazret-i Peygamber'in Yüksek
Tevazuu ¤ Hazret-i Peygamber'in Pek Nezih Zühd
ve
Takvası ¤ Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz
Başarıları
Hazret-i Peygamber'in
Asaleti:
Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz Kureyş kabilesinden ve
Haşim
ailesinden gelmiştir. Kureyşîler ise, Hazret-i İsmail'in soyundan
bulundukları için pek
büyük bir asalet ve şeref sahibidirler. Bununla beraber,
öteden beri en kutsal bir mabed
olan Kabe'nin hizmet ve idare işlerini
yürütüyorlardı. Daima başkanlık görevinde
bulunmuşlardır. İşte Peygamber
Efendimiz böyle şerefli bir kavme ve seçkin bir aileye
bağlı idi. Bu bağlılık
da, O'nun başarısına yardım etmiştir.
[ Üste Çık ]
Hazret-i Peygamber'in Şekil Güzelliği:
Hazret-i
Peygamber
bütün yaratılışların en güzeli idi. Azalaranın hepsi birbirine
uygundu. Kıyafetinde
aşırılık yoktu, yakışıklı idi. Mübarek vücudu güçlü ve
kuvvetli idi. Ne zayıf, ne de
semizdi; orta halde idi, etleri sıkıca idi. Nurlu
cildi ipekten yumuşaktı. Lâtif cisminin
kokusu çok hoş idi. Okşadığı şeylerden
günlerce güzel kokular alınırdı. Pak vücudu
beyazdı, nurlu idi. Bu beyazlık
içinde hoş bir pembelik parıldardı. Pek sevimli olan
mübarek boyu, ne kısa ve ne
de uzundu. Bununla beraber yanında bulunanlardan daima uzun
görünürdü. Göğsü
berrak ve mübarek omuzlarının arası genişti. Nurlu omuzlarının arasında
güvercin
yumurtası gibi bir kırmızı ben vardı ki, bu "Nübüvvet Mühürü"
idi.
Parmakları uzunca, bilekleri kalınca idi. Mübarek başı uyumlu ve çok
güzel
bir ölçüde büyükçe idi. Ön dişleri seyrekçe idi. Söz söyledikçe inci
danelerinden daha
berrak olan dişlerinin parıltısı görülürdü. Parlak alnı
genişti. Hilâl kaşları uzunca idi.
Kaşlarının arası açıkça idi. İki kaşının
arasında öfkelendiği zaman, kabarıp beliren bir
damar vardı. Letafet nişanı olan
kirpikleri, uzun ve siyahdı. Mübarek sakalı sıkça idi,
bir tutam boyunda
bulunurdu. Ahirete göçmeleri sırasında mübarek başının ve sakalının
beyaz
kıllarının sayısı henüz yirmi kadardı. Sünbüllerden daha zarif ve daha hoş
kokulu bulunan saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düzdü ve boyca kulak
yumuşaklarını
geçmezdi.
Hazret-i Enes (radıyallahu anh) demiştir
ki:
- "Ben Allah'ın
Resulünden daha güzel bir kimse görmedim. Mübarek
yüzünde sanki güneşin nurları parlardı.
O güzel yüzünde parlayan letafet
nurları, gülümsedikçe lâtif dişlerinden saçılan berraklık
parıltıları,
karşısında bulunan duvarlara yansırdı."
Evet... Peygamber Efendimizin
bütün azaları, bütün duyuları ve kuvvetleri pek mükemmeldi. Başkalarının
göremeyecekleri ve duyamayacakları kadar uzak yerlerde bulunan şeyleri görür,
sesleri
de işitirdi. Pek vakarlı olan yürüyüşü, yokuştan aşağı iner gibi hızlıca
idi. Onda her
yönden bir mükemmellik ve üstünlük görünürdü. O'nu ilk gören
kimse, muhabbet içinde
kalırdı. O'nunla görüşüp konuşmak şerefine kavuşan kimse,
O'na karşı derin bir sevgi
duyardı. Onun yüksek hallerini görüp anlatanlar,
O'nun bir dengini ne daha önce, ne de
sonra görmediklerini itiraf ederlerdi.
Sonuç olarak: O, bir letafet ve mükemmeliyet
mucizesi idi. Sallallahu aleyhi ve
Sellem.
[ Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Pek Yüksek Akıl ve Zekâsı:
Peygamber Efendimizin mübarek
akıl
ve zekâsı, her türlü düşüncenin üstündedir. O'nun pek yüksek aklı ve zekâsı
yanında, en
büyük dahilerin ve en parlak fikir adamlarının akıl ve dehaları pek
sönük kalırdı. Bu
gerçeğe, O'nun büyük hayatı pek güzel şahiddir. Arab
Yarımadasının peygamberlik
döneminden önceki durumu ile, peygamberlik döneminden
sonraki durumunu düşünmek
yeterlidir. Yüce Allah'ın o büyük ve son peygamberi
kadar insanların ruhî hallerini
anlamış, insanları güzel bir siyasetle idare
etmiş, İnsanları doğru yola getirip hallerini
düzeltmeyi başarmış, bu konularda
gereken esasları hazırlamış bir akıl ve hikmet sahibi
gösterilemez.
[ Üste
Çık
]
Hazret-i Peygamber'in Fesahat ve
Belâgatı:
Hazret-i Peygamber Efendimiz yaratılışça pek fasih (açık
ifadeli)
idi. Yüksek maksatlarını açıkça ve parlak bir şekilde söylerdi.
Huzurlarına gelen
elçilerin konuşmalarına pek açık bir şekilde karşılık verirdi.
O'nun mübarek sözleri
arasında birçok manaları toplayan öyle yüksek parçalar
vardır ki, onlara
"Cevami'ül-Kelim" denir. Yine O'nun mübarek sözleri arasında
öyle güzel ve hikmet dolu
parçalar vardır ki, bunlara "Bedayi'ül-Hikem" denilir.
Biz bunların bir kısmını ahlâk
bölümünde yazmış bulunuyoruz. Şu anlamdaki
hadîs-i şerîfler, bu ahlâk ve hikmet
esaslarından bazısıdır:
"Hikmetin
başı Allah korkusudur."
"İnsanlar altın ve
gümüş madenleri
gibidir."
"İnsanlar, tarak dişleri gibi, hukuk bakımından
eşittirler."
"Kendi değerini bilen kişi helak olmaz."
"Kendisi
için
istediğini senin için de istemeyen kimsenin dostluğunda hayır
yoktur."
"Kendisi
için sevdiğini, kardeşi için de sevmedikçe, kişinin
imânı kâmil olmaz."
"Yalan yere
yemin etmek yurdları harabeye
çevirir."
"Emaneti, sana güvenen kimseye teslim et;
sana hıyanet edene
sen hıyanet etme."
"Eski dostluğu devam ettirmek,
imandandır."
"Alış-verişinde en çok ziyan eden o kimsedir ki, başkasının
dünyası uğrunda, kendi âhiretini yitirir."
"Kardeşinin uğradığı
musibetten
dolayı sen sevinç gösterme; yoksa Yüce Allah onu kurtarır da seni
musibete
düşürür."
"Cezası en çabuk verilen şey,
zulümdür."
"İnsanlara kendini
sevdirmek aklın yarısıdır."
"Kanaat
tükenmez bir hazinedir."
"Pişmanlık bir
tevbedir..."
[ Üste
Çık
]
Hazret-i Peygamber'in Mübarek
Ahlâkı:
Hazret-i Peygamberin ahlâkı, tamamen Kur'ân-ı Kerîm'e
uygundu.
Kur'ân-ı Kerîm'in gösterdiği güzel huyların hepsini kendisinde
toplamıştı. O'nun kadar
güzel ahlâka sahib bir kimse
görülmemiştir.
Onun içindir ki, hakkında Kur'ân
âyeti
ile:
"Şüphe yok ki sen, pek büyük ahlâk üzere yaratılmış
bulunuyorsun," buyurulmuştur.
Bir hadîs-i şerîfde de
buyurmuştur:
"Ben, ahlâk güzelliklerini tamamlamak için
gönderildim."
Gerçekten Peygamber Efendimiz, ahlâkın en güzel ve en iyi
hallerini kendinde toplamış, bunları ümmetine de öğütlemiş ve kendisine uyanları
melekler derecesine yükseltmiştir.
[
Üste Çık ]
Hazret-i Peygamber'in
Pek Yüksek İlim ve
İrfanı:
Hazret-i Peygamber, Yüce Allah'ın vahy ve ilhamı
ile pek
büyük gerçeklere ve ilme ulaşmıştı. Hiç kimse ilim ve irfan bakımından O'nun
derecesine yetişmemiştir, yetişemez de... Semavî kitablardaki şeriatların
hükümlerine,
geçmiş ümmetlerin tarihine, her kavmin siyaset ve idare hallerine,
harb fenlerine ve daha
birçok yüksek ilimlere sahib bulunuyordu. Meydana
getirdiği dinî müessesenin büyüklüğü
buna şahiddir. Kendisi hiç bir medrese ve
hoca görmemiş, okuyup yazma öğrenmemiş (bir
ümmî) idi. Böyle olduğunu bütün
kavmi ve kabilesi biliyordu. İşte O'nun bu üstün hali bir
mucize idi. Artık
O'nun, Allah'ın vahyine kavuştuğundan ve büyük bir peygamber
olduğundan nasıl
şübhe edilebilir?
[
Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Üstün Nezafeti:
Peygamber Efendimiz nezafete ve
temizliğe çok
önem verirdi. O'nun beden bakımından temizliği çok üstün olduğu
gibi, hal ve gidişat
bakımından da nezafetleri her türlü düşüncenin üstündeydi.
Öyle ki, bir hadîs-i
şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Nezafete fazlasıyla
önem veriniz. Allah İslâm dinini
nezafet üzerine bina etmiştir. Cennete ancak
nezafeti olanlar girecektir."
Mübarek
vücudlarının çok güzel bir rayihası
vardı. Bu hoş rayiha, yaratılışında vardı. Bununla
beraber hoş koku da
kullanırdı.
[ Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in
Çok Büyük Cömertliği:
Peygamber Efendimiz, son derece
cömert ve mükrim idi. Hiç
bir dilenciye "Yok" diyerek cevab vermezdi. Eğer
yanlarında verilecek bir şey bulunmazsa,
ya ashabından ödünç alarak verir yahut
yarın gel, gibi bir şey söylerdi.
Huneyn
savaşında ganimet mallarından
bir vadide toplanmış olan develer için, Safvan İbni Umeyye:
"Ne iyi develer!"
demekle, Peygamber Efendimiz: "Öyle ise, onlar senin olsun," deyip bu
yüz deveyi
Safvan'a bağışlamıştı. Safvan bu ikramı görünce: "Bu kadar cömertlik ancak
peygamberlerde bulunur," diyerek hemen müslüman olmuştur. Oysa ki, müslüman
olmak için
evvelce dört ay süre almış bulunuyordu.
[ Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Eşsiz Cesareti:
Peygamber
Efendimiz, son derece yüksek bir
cesarete, kuvvet ve kahramanlığa sahib idi.
Birçok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar
kaçmaya mecbur kaldıklarını
gördükleri halde o sebat etmiştir. Uhud ve Huneyn savaşlarında
gösterdiği
metinlik ve cesaret, her türlü düşüncenin üstündedir.
Bir gece Medine
dışından korkunç bir gürültü işitilmişti. Düşman tarafından bir baskın olduğu
sanılmıştı. Herkesten önce Hazret-i Peygamber kılıcını kuşanarak gürültü
tarafına
koşmuş ve başkaları daha yeni hazırlanırken kendisi geri dönerek:
"Korkacak bir şey yok!"
diye halkı sükûnete kavuşturmuştu. Hazret-i Ali der ki:
"Savaşlarda Hazret-i Peygamber
kadar düşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı.
Birçok kez, savaş kızışıp başımız dara
düşünce, Hazret-i Peygambere
sığınırdık."
[ Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Yumuşak Huyu, Bağışlaması ve Keremi:
Peygamber Efendimiz
son
derece yumuşak huylu, bağışlayıcı ve mükrim idi. Öfkelenecek yerlerde
sükûnetini korur,
mübarek hayatına kasdedenleri bile bağışlardı. Uhud savaşında
mübarek bir dişi şehid
edilmiş, lâtif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu halde,
yine düşmanlarına bedduada
bulunmamış:
Ya Rabbi! Kavmime hidayet et;
çünkü onlar bilmiyorlar," diye
yalvarmıştı.
? Niçin bunların aleyhine dua
etmiyorsun? diyenlere de:
"Ben
lânetleyici olarak gönderilmedim;
insanları hak yoluna ve Allah'ın rahmetine çağırmak
için gönderildim," diye
cevab vermişti.
Mekke-i Mükerreme'yi fethettikleri gün,
Kureyş hakkında
uygulanan lütuf ve ikram, Hazret-i Peygamber'in ne derece büyük bir ihsan
sahibi
olduğuna şahiddir.
[ Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in
Yüksek Hayası:
Peygamber Efendimiz, gerek yaratılış ve
gerek dinî haya
bakımından da bütün insanların üstünde idi. Kendisinde bulunan
hayanın kemalinden dolayı
hiç kimsenin sözünü kesmez, yüzüne uzun boylu
bakmazdı. Utanılacak veya çirkin görülecek
şeyleri açıkça söylemeyip kapalı bir
şekilde anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sözün bir
kimseden çıktığını işitince:
"Falan kimse, neden böyle yaptı?" demezdi; "Bazı kimseler
neden böyle
yapıyormuş?" demekle yetinirdi.
Ashabdan biri, pek ziyade utangaç
olduğundan bazı arkadaşları ayıplamak istemişlerdi. Hazret-i Peygamber bunu
duyunca:
"Onu kendi haline bırakın; çünkü haya (utanma) imandandır,"
buyurmuş.
Diğer hir
hadîs-i şerîfde de: "Haya (utanma) insan için bir
süsdür" buyurulmuştur.
[ Üste Çık
]
Hazret-i
Peygamber'in Emsalsiz
Vefası:
Peygamber Efendimiz son derece vefekâr
idi. Ashabını, akrabasını, ehl-i
beytine bağlı olanları unutmaz, daima onları
arar ve sorar, gönüllerini hoş tutardı. Bir
defa Habeş Hükümdarı Necaşî
tarafından Hazret-i Peygamber'in huzuruna elçiler gelmişti.
Bunlara doğrudan
doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resûlallah! Biz
hizmete
yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi:
"Bunlar, Habeşiştana hicret etmiş
olan ashabına yer göstermişler ve ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara hizmet
etmek
isterim."
Bazan saadetli evlerine hediye gelince: "Bunu falan
hanımın evine
götürün; çünkü o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye
emreder, rahmetli zevcesinin
hakkını gözetirdi.
Bir defa saadetli
evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir
iltifatla sormuş sonra buyurmuştu
ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi.
Eski bağlara riayet etmek
imandandır."
[
Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Şefkat ve Merhameti:
Peygamber Efendimiz, ümmeti
hakkında son
derece şefkatli ve merhametli idi. Ümmeti hakkında daima kolaylık
tarafını seçerdi.
Namazda iken bir çocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak
namazını hafifçe kılar, çocuğun
sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan
kaçınanların hallerine pek acı duyar iyi hale
kavuşmalarına dua ederdi. O büyük
peygamberin, O kutsal varlığın merhameti yalnız
insanlara değil, hayvanlara,
ağaçlara, ekinlere de şamil idi.
Mu'te savaşında
bulunacak olan İslâm
ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: "Yüce Allah'ın adına
sığınarak
onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat gideceğiniz yerlerde dünyadan
çekilmiş rahibler göreceksiniz. Onlara asla dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara
şefkatle muamele ediniz, hurma ağaçlarını kesmeyiniz, evlerini
yıkmayınız."
Hicretin onuncu yılı idi, muhterem oğlu Hazret-i İbrahim,
henüz on
altı aylık bir masum olduğu halde vefat etmiş, kızı
Fatımetü'z-Zehra'dan başka evlâdı
kalmamıştı. Bir gül goncası gibi açılmadan
solan o masumun haline acıyarak ağlamış,
mübarek gözlerinden şebnem gibi yaşlar
dökülmüştü. Orada bulunan İbni Avf: "Ya Resûlallah!
Sen de mi ağlıyorsun?"
demekle Hazret-i Peygamber Efendimiz: "Gözümüz ağlar, kalbimiz
mahzun olur.
Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir söz çıkmaz," diyerek ruhundaki yüksek
duyguyu göstermiştir.
Sonuç: O Yüce Peyamber'in kutsal vücudu, bütün
kâinat
için bir İlâhî rahmet timsalidir. Bunun içindir ki. hakkında:
"Biz
seni âlemlere
bir rahmet olarak gönderdik," âyet-i kerîmesi nazil
olmuştur.
[ Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Güzel Geçinmesi:
Peygamber Efendimiz,
insanlarla geçinme
hususunda da insanların en iyisi idi. Herkesle güzel görüşür, daima
güler-yüzlü
bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sözünü kesmezdi. Ancak yersiz bir söz
olması hali müstesna. Her kavmin büyüklerine daime ikram eder, onları kendi
kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet eder, verilen
hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan
işlerde insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey görünce,
görmemezlikten gelirdi. Ancak günahı gerektiren şeylerde böyle davranmaz, işi
düzeltirdi. Hele ashabı hakkında pek okşayıcı idi. Kendilerine rasgelince selâm
verir,
ellerini tutar ve müsafaha ederdi. İçlerinde görünmeyenleri araştırır,
hasta olanları
ziyarete gider ve gönüllerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile
bazen latifeler de yapardı.
Bununla beraber şakalarında da birer gerçek
parlardı. Hazret-i Enes diyor ki: "Ben
Hazret-i Peygamber'e on sene hizmet
ettim. Hiç bir gün bana darılarak Öf demedi. Yaptığım
hiç bir şey için neden
yaptın, yapmadığım bir şey için de neden yapmadın, diye
buyurmadı."
[ Üste
Çık
]
Hazret-i Peygamber'in Yüksek
Tevazuu:
Peygamber Efendimiz, yaratıkların en şereflisidir. O kadar
yüksek
mertebesiyle beraber pek ziyade mütevazi idi. Fakirleri ve zayıfları
daima okşar,
misafirlerin altlarına kendi mübarek elbiselerini döşeyecek kadar
ikramda bulunurdu. Bir
meclise girince, nerede boş yer bulursa orada oturmak
ister, bulunduğu meclislerde
elbisesini toplu tutup etrafa yaymazdı. Bununla
beraber bulunduğu meclislerde herkesden
çok vakarını korurdu. Söze gerek
görmedikçe susardı. Gülmek gerekince, tebessümle
yetinirdi. Huzurlarında
bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağıya
eğerlerdi.
Konuşurken seslerini yükseltmezlerdi. Gülmeleri de tebessümü aşmazdı. Peygamber
Efendimiz acizlere, yoksullara o kadar iltifat ve tevazu gösterdiği halde,
kendileri
ile görüşmelerde bulunduğu hükümdarlara karşı asla tezellül (küçülme)
göstermez. Risalet
makamının ulviyetini korumadan hiç bir zaman geri durmazdı.
Kayserlere, Kisralara
gönderdiği mektublarında daima mübarek ismini önce
belirtir, "Allah'ın kulu ve
Peygamber'i Muhammed tarafından Rum büyüğü Hirakl'e"
şeklinde yazdırırdı. Kendilerini
hiç çekinmeden İslâm dinine davet ederdi. Kabul
etmedikleri takdirde, azaba
uğrayacaklarını, saltanatlarının ellerinden
çıkacağını kendilerine açıkça
duyururdu.
[ Üste
Çık ]
Hazret-i Peygamber'in Pek Nezih Zühd ve
Takvası:
Peygamber Efendimiz, daima ibadetle meşgul olur, Allah'ın
rızası
için ümmetinin hidayet ve mutluluğuna çalışırdı. Hatta geceleri o kadar
namaz kılardı ki,
çokça ayakta durmaktan mübarek ayakları şişerdi. "Ya
Resûlallah! Neden kendine bu kazar
eziyet veriyorsun? Allah senin geçmiş ve
gelecek günahlarını bağışlamış değil mi?"
diyenlere:
"Ben Rabbımın çok
şükreden kulu olmayayım mı?" diye cevab verirdi.
Peygamber Efendimiz, dünyada
bulundukça bu yoldan asla ayrılmadı. Hayatları boyunca, Arab
yarımadası
fethedildi, Medine'ye her taraftan ganimet malları gelmeye başladı.
Hükümdarlar
tarafından kıymetli hediyeler gönderildi. Dünya olanca varlığı ile ona yüz
gösterdi, fakat O Yüce Peygamber, bunların hiç birine önem vermedi. Bütün
bunları,
fakirlere, gazilere, müslümanların yükselmelerine harcardı. Bir gün
kendisine bir kese
altın gelmişti. Onu ashabına dağıtmıştı. Saadet evlerinde
yalnız altı altın kalmıştı. Gece
uyumadı, kalkıp bunları da dağıttı. "Şimdi
rahat ettim" buyurdu. Hazret-i Aişe validemiz
diyor ki: "Resûlullah dünyadan göç
edişlerine kadar arka arkaya üç gün doyacak şekilde
yemek yememişti. Halbuki
isteseydi, Yüce Allah ona hatır ve hayale gelmedik nimetler
verirdi. Bazan bir
ay kadar, biz peygamber zevcelerinin evlerimizde yemek pişirmek için
ocak
yanmazdı. Yiyip içtiğimiz, yalnız hurma ile sudan ibaret olurdu. Bazan
peygamberin haline acır, ağlardım. Bir gün: "Canım sana feda olsun, dünya
dirliğinden
yeterince kabul buyursan olmaz mı" Buyurdular: "Ben nerede, dünya
nerede! Kardeşlerim olan
büyük peygamberler, bundan daha çetin hallere
sabrettiler, öylece gidip Allah'a
kavuştular. Yüce Allah da onlara büyük
sevablar, makamlar verdi. Şimdi ben geniş bir
geçime kavuşursam, Yüce Allah'dan
utanırım. Benim derecemin onlarınkinden aşağı
kalmasından sıkılırım, benim en
özlediğim, o kardeşlerime kavuşmaktır."
Mukaddes ve
şanı büyük
peygamberimiz bu mübarek sözlerinden sonra dünyada ancak bir ay daha
yaşamışlardı. Ahirete göç ettikleri zaman ailesine ne bir altın, ne bir deve
veya bir
koyun bırakmıştı. Geri bıraktığı şey, yalnız silâhları ile bindikleri
katırdan ve gelirini
bağışladığı ufak bir araziden ibaretti. İşte Hazret-i
Peygamber Efendimiz bu kadar yüksek
kalbe sahipti. Hak yolunda bu kadar samimi,
bu kadar fedakârdı. O'nun yüksek maksadı,
yalnız Allah'ına kulluk etmek, İslâm
dinini yaymak, insanlan cehaletten kurtarmak,
yeryüzünü insanlık ve medeniyet
nurları içinde bırakmak idi.
[
Üste Çık ]
Hazret-i
Peygamber'in Emsalsiz Başarıları:
Hazret-i Peygamber
Efendimiz, sahip
olduğu yüksek vasıf ve tecelliler sayesinde yayılmasına muvaffak olduğu
yüksek
ve İlâhî din doğrultusunda hedef edindiği pek mukaddes gayeye erdi. Dünya
tarihinde hiç kimseye nasib olmayan pek büyük başarılara kavuştu.
Evet...
O
yüce Peygamber, Hak Teâlâ'nın kitabını, beşeriyete maddî ve manevî mutluluk
yollarını
gösteren Kur'ân-ı Kerîm'i, o ebedî mucizeyi bütün insanlara tebliğ
etti. Bütün hükümleri
akla, hikmete, ihtiyaca uygun ve her asrın ihtiyacına
fazlasıyle yetecek şeriatı,
İslâmiyeti yaymağa muvaffak oldu. Kendisine uyan
insanları gerçek hürriyete kavuşturdu.
İnsanlar arasında bir eşitlik kurdu.
İnsanlık bakımından, hukuk bakımından, Yüce Allah'a
kulluk bakımından insanlar
arasında fark olmadığını ilân ederek zorbaların burunlarını
kırdı. Hazret-i
Peygamberin manevî huzurunda yerlere kapanarak kullukta bulunmak
şerefinden
bütün insanların aynı şekilde faydalanmaları gerektiğini bildirdi. Gerçek
münevverliğin tam bir tevazu ile hakka boyun eğmek ve ibadetten, fazilet ve
nezahet
dairesinde yaşamaktan, diğer insanlara karşı üstünlük iddiasında
bulunmaksızın kulluk
görevini herkesle beraber aynı şekilde yerine getirmeğe
çalışmaktan ibaret olduğunu ilân
etti. Ölümlü, maddî bilgilere ve servetlere
güvenerek ona buna karşı cahilâane bir gurura
uyanların, Yüce Allah'ın fakir ve
zayıf kulları ile beraber bulunarak kulluk görevini
aynı şekilde yerine
getirmekten kaçınanların münevver değil, mana bakımından karanlıklar
içinde
kalmış zavallı kimseler olduğunu açıkladı. Ruhlarında kabiliyet olan bahtiyar
kimseler, onun bu yüksek beyanatını takdir ettiler, onun mutluluk hayatına can
attılar, mutluluğa erdiler.
Hazret-i Peygamber, daha ahiret âlemine
göçmeden
müslümanların sayısı bir milyonu geçmiş ve kendisi yüz yirmi bin
müslüman ile "Hacc-ı
Ekber" eylemişti. Bugünkü gün, yeryüzündeki
müslümanların sayısı bir milyara yakın
bulunmaktadır. Bu miktarın günden güne
çoğalacağı da pek umulmaktadır.
Sonuç
olarak, O kutsal peygamberin
mübarek ismi, bin dört yüz seneden beridir ki, daima
milyonlarca dilleri
süsleyip durmaktadır. Yaymış olduğu kutsal İslâm dini de yüzlerce
milyon insanın
nezih ruhlarına hâkim bulunmaktadır. Artık çocukluk zamanları, meleklerin
üstünde bir saflık ve nezahetle geçmiş, kırk yaşlarından itibaren peygamberlik
ve
risalete ulaşmakla cihanı karanlıktan aydınlığa çıkarmış, altmış üç senelik
mübarek
hayatları bütün şeref ve kutsallık parıltıları ile çevrilmiş olan O
büyük ve O en son
şerefli peygambere ümmet olduğumuzdan dolayı ne kadar
sevinsek, ne kadar ögünsek, Yüce
Allah'a ne kadar şükretsek yine de
azdır.
Ya İlâhî! Sen bizi, O kutsal peygamberin
korumasından uzak
düşürme. Sen O mübarek peygamberine ve diğer aziz peygamberlerine ve
hepsinin
muhterem soyuna ve ashabına nihayetsiz salât ve selâm buyur, âmin...
Ey
Âlemlerin Rabbi! Hamd sana mahsustur... [ Üste Çık ]
|
|
|
Çembersel Sosyal Medya Dini içeriklerinizi paylaşabilirsiniz.
|